Zamanında bebek bir hasta vardı prematüre doğmuş, gariban bir ailenin ilk ve tek çocuğu. Anne baba ilk çocuğa göre yaşça ileri ve anne bacaklarındaki sorundan dolayı aksak yürüyor.
Çocuk ise sorunları var, prematüre ve bağışıklığı çok kötü. Hep hastanedeler sürekli hasta olur.
Gel zaman git zaman çocuk 7 yaşına geldi. Anne o kadar güleçki hep gülümser.
Ben hep çocukla ve aile ile konuşurum severim ilgi gösteririm. Doktora soramadıklarını sorarlar hep açıklamaya çalışırım.
Çocuk büyüdü dile geldi ya bize gel çay yapalım sana dedi.
Çocuktur dedim, neyse bu tekrarlanıyor annesi de söylemeye çalışıyor ama sanki gelmek istemeyeceğimi düşünerek çekiniyor.
Neden sonra ben bir gün misafirleri oldum anne baba bizim çocuk ben. O kadar mutlu oldular ki anlatamam aynen bende çok mutlu oldum.
Allah ne verdi ise yedik içtik, eğlendik. Ben yanıma çok birşey almadım özellikle onlar ile beraber onları yaşamak istedim.
Şimdi kurduğum cümleler tehlikeli biliyorum. Kimseyi küçük görme niyetim asla yok.
Anımın özünde bulunan gariban kelimesi maddi durum ile alakalı da değil aslında bilemiyorum doğru cümle bumu ama siz beni anladınız.
Gönlü muhteşem insanların yer sofrası inanın gökdelenlerdeki milyarlık sofralardan daha sıcak ve samimi geliyor. İnsanların sizin varlığınızdan mutlu olması çok farklı bir duygu.
Özellikle verdikleri ne olursa olsun, değerli görünmesi çok mutlu ediyor insanları.
Hepimiz insanız. Belki farklı farklı statü, maddiyat veya tarzda yaşamlarımız var ama ortak olan gözlerdeki ifade.
Hemşire dediğin nöbet tutar, illaki bir zaman tutmuştur, tutacaktır. Hayatı hep nöbetlerde sorguladım ben.
Çalışıyorsun, çalışıyorsun gündüz veya akşam saatleri bir nebze normal hayatın gibi oluyor. İş işte diyorsun yapıyorsun. Bir sürü insan etrafta, yeri geliyor gülüyor, yeri geliyor oturuyorsun.
Ama gece başka;
Bir kere insanlar hastalar ve hasta yakınları daha hüzünlü oluyor, kimisi uzaktaki çocuklarını düşünür, kimisi eşini düşünür.......... yani yalnızlık çöker. Benim ne işim var burada düşüncesi çöker, bunlar benim başıma neden geldi düşüncesi dahi çöker.
Ağlamaklı olurlar, sabahki neşe veya koşuşturmaca biter ve akşamın getirdiği o geçmek bilmeyen saatler gelir. Gündüz bir umut, heyecan vardır, doktor geldi, tahlil çıktı, acaba iyimiyim, şimdi ne olacak derken zaman su gibi akar gider de gece çok başkadır.
Hasta yakını da hüzünlüdür, sabah belki bana kızmıştır bir anlık duygular ile ama gece içinden bambaşka şeyler geçer, biraz mahçupluk ile beraber yahu ayıp ettik be kızcağız yoruldu ama yılmadı bakışı atar.
Gece bambaşkadır; ben varım, dua var, geçmek bilmeyen zaman ve yalnızlık vardır.
Bakışlar değişir, konuşmalar değişir, hüzünlenmeler başlar, istekler değişir hatta hayata bakış bile değişir. Gece inanın bambaşkadır.
Çok daha fazlası var içimde ama kelimelere dökemiyorum inanın, ancak beni anladığınızdan adım gibi eminim.
Bir anı sayın bunu, ister duygu sayın, ister itiraf ama gece bambaşkadır...............]]>falseMükellef]]>2020-01-26T22:22:13Z2020-01-26T22:22:13Zhttps://mediforum.net/konu-dua-recetesi.html
Beynim dehşet bir anı yaşamak için hazırlanıyordu, sanki minik nöronlarım saniyeler sonra yaşanacak ana hazırlık yapıyordu.
18 Şevval, günlerden cuma, bereketi üzerimize olsun diye dualar ediyor; kendime, bugün her günden daha fazla dua almalıyım, diye telkin veriyordum.
Önümde sarı ve mor tüpler var, anladığınız gibi bugün laboratuvardayım. Bir ninem geliyor. Kapıdan önce bastonun ucu görünüyor eskimiş ve topraklanmış. Sonra hafif kırışmış yüzü "Selamünaleyküm" deyip gülünce iyice kırışıveriyor.
Hemen koltuğa oturtuyorum. Yüzüme bakıp "Rabbim sana uygun horanta versin, yanına yakışan edepli, ahlaklı bir eş nasip etsin." diyor. Memnuniyetim anlaşılmış olacak ki dualarına biraz daha devam ediyor.
Evimi, işimi ve ne zamandır çalıştığımı soruyor. Niyetinin kız bakmak olmadığını anladığım için tutuyorum elinden, konuşuyoruz bir, iki dakika. Bir yandan pamukla kan çıkmasın diye basarken koluna, bir yandan da benim kalbimin boşluğuna basıyor.
"Güzel kızım 83 yaşındayım. Ana yola bakan evde oturuyorum. Balkona çıkar, yoldan geçen kız olsun, erkek olsun, araba olsun hepsine dua ederim. Rabbim hayırla karşılaştır, Rabbim seni sevmesine izin ver, onu sev ve gönlündekini hayra çevir, derim. İşim bu benim. "
Tabii nine çıktı odadan çıkmasına da ben çıkamadım.
Dedim ki kendime; rahat ol kalbim, geçtiğin sokaklarda bir teyzenin duasına denk gelmek nasipse o dua seni balkondan yakalayıverir. Dua almak bile nasip işi vesselam.
Şimdi bu nineyi bulup ellerinden öpesimiz geldi değil mi
Diyorum ki böyle nineler bulalım duasını alalım, böyle nineler olalım, böyle nineler yetiştirelim.
Hiç tanımadığın birine dua edecek kadar merhametli olsun kalbimiz, içine dışına bakmadan dua edebilecek kadar zengin olsun dilimiz. Yüreğimizde atan ses sadece kalp ritmi olmasın, samimiyet olsun.
Hani hep diyoruz ya "Kalbi sökülmüş bu çağ için ne yapalım?"
El cevap; Müslümanca yaşayalım, bir mü'mine en çok yakışan merhameti kuşanalım. Mümin kardeşlerimizi sevelim ayırt etmeksizin. Bu çağı kardeşlikle aydınlatalım. O bembeyaz önlüğe bembeyaz bir amel defteri yakışır değil mi?
Haydii şimdi sevmediğin kişiler için dua etmekle başla!
Sonra bana da edersin değil mi?]]>falseBüşra Kuşkanadı]]>2020-01-21T09:16:22Z2020-01-22T17:37:01Zhttps://mediforum.net/konu-umut-isiklari.html
Herkesin bir hikayesi vardır. En azından ben buna inanıyorum. Benim hikayem 28 Kasım 2008 yılında diyabet tanısı almamla başladı. 6. sınıfa geçtiğimde kısa sürede çok kilo vermeye başlamıştım, zaten iştahı iyi olan bir çocuk değildim hepten iştahım kapanmıştı. Neredeyse hiçbir şey yemiyordum. Çok su içiyor çok idrara çıkıyordum. Önce bunları pek önemsemedik. Sonraki günlerde kilo vermem çok belirgin hale geldi. Gece bile sürekli idrara çıkıyordum, bu bazen 9-10 defayı buluyordu. Yemek yemiyor, kendimi çok yorgun hissediyordum, sürekli karnım ağrıyordu, okula gidince anlatılanları anlayamıyordum duramayıp eve geri geliyordum. Hastaneye gitmeden önceki gece hiç uyuyamadım, sürekli tuvalete gittim, midem çok bulanıyordu, sabaha kadar kustum ve nefesim o kadar kötü kokuyordu ki(sonradan öğrendim kokunun aseton kokusu olduğunu) Babam sabah olunca hastaneye götürecekti beni, kahvaltı hazırlandı, benim iştahım yoktu tabii bir şey yiyecek durumda da değildim.
Annem bir bardak çaya 6-7 tane şeker koydu enerji olsun diye. Bana içmemi söyledi, içemedim o haldeyken.( iyi ki de içmemişim tabii) babamla hastaneye yürümeye başladık o kadar kötüydüm ki “nefes alıp vermekte çok zorluk çekiyordum ve çok yorgundum babama yetişemiyordum. Sanırım o anı hiç unutmayacağım, nefesimin kokusu hala aklımda ölecek gibi hissediyordum. Hastaneye vardık doktora şikayetlerimi söyledik. Hemşireler kiloma baktı, 21 kiloydum, 6. Sınıfa gidiyordum ve 21 kiloydum (iskelet gibi). Sonra birkaç tüp kan aldılar, en son da kan şekeri bakacağız dediler. Parmağımı delip kan aldılar ve küçük bir makineye okuttular. Sonuç 598’di kağıda yazdılar. Doktorun yanına gittiğimizde babama: “Kızınızda şeker çıkmış, onu acilen üniversite hastanesine götürmelisiniz.” Dedi. Sonra babamla arabaya binip hastaneye gittik. Canım şeftalili meyve suyu çekiyordu. Babama; “Bana alır mısın ?” diye sordum. Uzun zamandır bir şey yiyip içmiyordum ve bana” sen yeter ki bir şey ye iç biz sana her şeyi alırız.” diyorlardı. Ama babam; sonra alırım dedi, yani bana almadı nedenini anlayamamıştım. Orda da acile gittik yine kan aldılar, rapor yazdılar raporda “kan şekeri yüksekliğine bağlı diyabetik koma” yazıyordu. Komaya girmiştim, bu sözcük çok tuhaf, kötü ve üzücü bir şeymiş gibi gelmişti bana. Servise yatırdılar beni hem annemde geldi sonra. Doktor geldi kaldığım odaya “senden kan gazı alacağım.” dedi. Kocaman bir iğnesi vardı. Karnımı açtı ve pantolonumu biraz sıyırdı, femoral arterimden kan aldı. İlk defa kan alınırken canım bu kadar yanıyordu. Doktor orada anneme ve babama: “ Bu çocuğu öldürmüşsünüz öyle getirmişsiniz.” diye kızdı. Çok üzülmüştüm annemin ve babamın bana ne yaptığını anlayamamış duyduğum sözlerin şokunu yaşıyordum.
Sanırım yemek vakti gelmişti, hemşire odadaki tüm çocukları hemşire odasına doğru çağırdı. Sonra elime bir kalem şeklinde iğne ve iğne ucu verdi. Kolumu açtı ve kolumun bir tarafına dokunarak buraya şu iğneyi yapacaksın dedi. Ne ? diye sordum anlayamamıştım. ”Ben yapmayı bilmiyorum.” dedim. Şoka girmiştim ve korkmuştum. Kendime nasıl iğne yaparım diye düşündüm. Gözlerim doldu ama ağlayamadım. Ağlamaya bile gücüm kalmamıştı. Mecburen aldım iğneyi gösterdiği yere yaptım, ilk kez kendime iğne yapıyordum canım yanmıştı. Uzun zamandan sonra ilk kez yemek yedim. Özlediğim bir duyguydu yemek yiyebilmek. Hastanede ara öğün diye bir şey vardı. İlk kez duymuştum. Şekeri ölçüyorlar, iyi çıkanlara ara öğün veriyorlardı. Odadakilere 2 ince ekmek dilimi içine beyaz peynir ve zeytin koymuşlardı, kokusu hala burnumda o kadar güzel kokuyordu ki canım çok çekiyordu. Benim şekerim ilk zamanlar hep yüksek çıktığı için ara öğün vermediler bana. Şekerimi nasıl iyiye normale getireceğimi bilmiyordum, sordum:” Merdivenlerden in çık düşer.” dediler. Bende başladım merdivenlerden inip çıkmaya. Ama nasıl inip çıkıyorum, hastanenin 6. Katında yatıyordum tam 6 defa inip çıktım, peynir, zeytin ve ekmek için. Hala bile bu koku bana gelince mutluluk duyarım, onu yiyebilmek için verdiğim emek gelir aklıma. Sonra şekerimi ölçtük, normale dönmüştü, benden mutlusu yoktu. Ekmek arası peynir zeytin verdi bana yanında bir de süt. Öyle güzel yiyip içtim ki ömrümde hiç bu kadar güzel bir şey yememiştim sanki.
Annem, en küçük kardeşim daha 5 aylık olduğu için onu evde bırakıp yanımda kalamıyordu. Refakatçim babaannemdi. Babaannem de diyabetliydi, tip 2 diyabetli(tabii o zaman bilmiyordum diyabetin türleri olduğunu) o da iğne yapıyordu kendine, hastanede benim de şekerimi ölçün, bana da ara öğün verin diyordu hemşirelere. Günler böylece geçiyordu hastanede o zaman bize hiç eğitim vermediler, sadece taburcu olacağım gün, baş hemşirenin odasına gittik babamla, hemşire bana şeker ölçüm cihazı hediye etti.(Hediye etti diyorum çünkü vermesi gereken bir şey olduğunu bilmiyordum, bana özel sanmıştım.) bununla her gün aç karına ve tok karına kan şekerini ölçeceksin deyip bir de kan şekerimi yazacağım bir defter verdi. Buna da ölçümleri yazacaksın dedi. Orada birkaç broşür vardı onları da aldım yanıma ve hastaneden ayrıldık. Özlemişilerdi beni evdekiler özellikle de annem, “ evimizin neşesi geri geldi.” dedi bana. Sonra annem yıkayıp temizledi beni hastanede banyo yoktu da. Yemek vakti geldi, annem bana tuzsuz tavuk yapmıştı (neden tuzsuz yaptı bilmiyordum artık hep tuzsuz yemek yiyeceği sandım) yanına birazcık da ekmek verdi, bu benim yemeğimdi.
Ama önce şekerimi ölçmem gerekiyordu, ölçtüm sanırım pek iyi değildi. Üzüldüm(şekerim yükselince hep üzülürdüm.). Sonra iğnemi yaptım herkes bana bakıyordu şaşırmışlardı.” Sen nasıl kendine iğne yaptın acımadı mı?” diye sordular yüzleri acıyla buruşmuştu. Sesimi çıkarmadım yemeğimi yedim. Ölçümlerimi yapıyor ve sürekli yazıyordum her 3 ayda bir kontrole de gidiyordum. 1 yıl boyunca hep kontrollerime gittim. Sonra tatsız bir olay oldu ve babam beni kontrollerime götürmedi. 2 yıl boyunca hiç kontrollerime gitmedim. Kollarıma ve bacaklarıma yapıyordum iğnemi ve hep gösterdikleri yerlere yani pek değişik bir yere yapmıyordum, haliyle sürekli aynı bölgeye yapmaktan kolum ve bacağım şişmişti. Ergenliğin de etkisiyle değişmeye başlamıştım, kan şekerimi ölçüyordum pek, okula gidince de kantinden bana zararlı olan şeyler alıyordum. Arkadaşlarım da onlardan alıyordu (Sanırım kendimi onlardan biri gibi hissetmek için yapıyordum bunu.) ve bunları yemekle kalmıyor, birkaç defa okulda iğne yaptığımda bana kötü bakıyorlar ve beni sürekli hasta gözüyle görüyorlar diye, hatta bazıları dalga geçiyor diye iğnemi yapmıyordum.
Böyle devam edince ben de artık okulda iğne yapmadım. Başlangıçta iğne yapmadığım için sürekli yüksek şeker belirtileri yaşadım, kendimi kötü hissettim ama bir süre sonra vücudum buna alışınca umursamamaya başladım. Hastaneden aldığım broşürlerim vardı arada açar okurdum, birçok şeyi oradan öğrenmiştim. Mesela diyabetin birkaç türü vardı, insülin kollar ve bacaklar dışında karına da yapılabiliyordu, iğne yaptığım yerler şişmesin diye yerlerini sürekli değiştirmeliymişim ve daha birçok şey ama uyguladığımı hatırlamıyorum. Aslında o zamanlar sahip olduğum hastalığın adının diyabet olduğunu bile bilmiyor, şeker hastalığı diye biliyordum. O zamanlar bitkisel yöntemler çok popülerdi. Babam birçok bitki getirir kaynatır suyunu içirirdi bana, tatları o kadar kötüydü ki midemi bulandırırdı, ağlardım içmek istemezdim, zaten içtiğimde de şekerim düşmezdi ki. Aslında ailemi de anlıyordum onlar için de çok zordu insülin dışında bir şeyin çocuklarına iyi gelememesi başka bir çarenin olmaması onları üzüyordu. Derken ben liseli oldum artık yeni bir arkadaş çevrem vardı. Günler güzel geçiyordu fakat şekerim çok kötü gidiyordu. Her ölçtüğümde kötü sonuçla karşılaşıyordum ve üzülüyordum, çok zaman bu durumla karşılaşmak beni yoruyordu, ağır geliyordu. Bende kızıyordum kendime” bir daha şekerimi ölçmeyeceğim, zaten hep kötü çıkıyor.” deyip pek ölçmüyordum.
Şeker aletimin bile beni üzmeye çalıştığını düşünüyordum. Ah sonradan anladım beni üzen şeker aletim değildi. Ben kendi kendimi üzüyordum ve bunu kendime dikkat etmeyerek, iyi bakmayarak, kötü olan şekerimi öylece bırakarak yapıyordum. Tabii o sırada okulda da çok kişiye diyabetli olduğumu söyleyemiyordum, utanıyordum. Bir gün babama bir telefon geldi diyabet semineri olduğunu söylediler, siz de çocuğunuzu alıp gelin dediler. Çok şaşırmıştım uzun zamandır diyabetle ilgilenmemiştim, kontrollere de gitmemiştim, heyecanlıydım, nasıl olacak ve ne diyecekler diye merak ediyordum. Oraya gittiğimizde benim gibi benden küçük, büyük çok kişi vardı, bu kadar diyabetli olduğunu bilmiyordum. Doktorlar hemşireler vardı, sırayla çıkıp konuşmalar yaptılar çok güzel eğitim verdiler. Doktor gelip başımı okşadı kaç yıldır diyabetli olduğumu şekerimin nasıl gittiğini falan sordu. Cevap verirken utanıp çekinmiştim çünkü kendime iyi bakmıyordum. Seminerden sonra oturup düşünmeye vaktim oldu.” Bu böyle gitmez, her şey kötü gidiyor ve ben bir şey yapmıyorum, bunu düzletmeliyim.” Dedim. Hafta içi bir gün anneciğimle birlikte hastaneye gittik. Gitmeyi istediğim doktorun randevusu doluydu bizde oradaki başka bir doktora gittik, doktor bana; ne kadar süredir diyabetli olduğumu sordu ve şekerlerimi yazdığım defterini ver dedi. Çok utanarak benim defterim yok dedim.
Doktor bana kızdı.” ben burada günde 100 hasta bakıyorum senin gibi defter tutmayanlarla ilgilenemem.“ dedi. Acımasızca davranmıştı bana hem çok utanmış hem de üzüntüden boğazım düğümleniş bir şey diyememiştim. Odadan çıktık ağlayıp anneme sarıldım koridorda o sırada yanına gitmeyi istediğim doktor bizi gördü ağlama nedenimi sordu söyledim sonuçların çıkınca benim yanıma getir dedi. Biraz rahatlamıştım. Annem de çok üzülmüştü, canım annem kendini suçlu hissediyordu, doktor yanıma getir deyince annemde bir nebze rahatladı. Sonuçlar çıkınca doktorun yanına gittik sonuçlarımı bana açıkladı HbA1c diye bir sonuç vardı. kan şekerinin 3-6 aylık ortalamasını gösteriyormuş. Benim ki 10 çıkmıştı. Yani şekerim 275 civarında seyretmişti bu çok yüksek bir rakamdı benim için. Kan şekerim yeniden düzenlensin dozlarım ayarlansın diye ve diyabet eğitimimi tamamlayayım diye hastaneye yatırıldım. Sabah da 24 saatlik idrar toplamaya başlayacaktım. Servise gittiğimizde orada diyabet eğitim hemşiresinin odasına gittik. Güler yüzlü bir şekilde karşıladı bizi tanıştık bana birkaç soru sordu ne kadar zamandır diyabetli olduğumu bilgi düzeyimin ne kadar olduğunu sorguladı, insülin yaptığım yerleri kontrol etti şişen yerlerimi gösterdi neden şiştiğini söyledi, her gün eğitim vereceğini birlikte güzel bir şekilde bu işi yürütebileceğimizi söyledi.
Benimle ve annemle konuşma şekli çok güzeldi, umut vermişti bana, çok kanım ısınmıştı hemşireme. Hastanede kaldığım oda 8 kişilikti içindekilerin hepsi diyabetliydi aralarında 3 aylık bebek bile vardı. Doğumdan hemen sonra diyabet tanısı almış, uzun zamandır hastanede yatıyordu. Bu beni düşündürmüştü acaba hiçbir şey bilmeden çok küçükken diyabetli olmak mı daha iyiydi yoksa biraz daha büyüdükten sonra mı olmak daha iyiydi? Sanırım sonradan diyabetli olmak daha iyi çünkü bir şeyleri yaparken anlayarak yapıyorsun kendin yapabiliyorsun oysa küçükken birine ihtiyacın var hep. İlk günün sonunda sabah 24 saatlik idrarımı vermeye başladım. Eğitimlerim de başladı o gün neden 24 saatlik idrar vereceğimi sordum, şeker böbreklerimi etkilemiş mi öğrenmek içinmiş. Ya böbreklerimi etkilemişse ne olacak dedim, bana diyabetin komplikasyonlarını anlattı böbreklerimiz de şekerden hemen etkilenirmiş. Hatta bu böbrek yetmezliğine bile gidebilir diyaliz görmek zorunda bile kalabilirmişim. Tüm bunlar korkunç geliyordu. Kendime ne kadar da kötü bakmışım, dua etmeye başladım “inşallah böbreklerime bir şey olmamıştır” diye diğer gün topladığım idrarı laboratuvara verdik sonuçlar çıkınca doktorumun yanına gidecektik heyecanlıydım. O zamana kadar diyabet eğitim hemşirem bana ve aileme eğitim vermeye devam ediyordu, benimle birlikte aileme de eğitim vermesi çok hoşuma gitmişti.
Ailemde artık benimle ilgili şeyleri biliyor olacaklardı, bu çok güzel bir şeydi. Hemşiremi çok sevmiştim, onunla konuşmak güzeldi, söyledikleri kendimi iyi hissettiriyordu. İdrar sonuçlarım çıkmıştı doktorumun yanına gittik. Bana “böbreklerin şekerden biraz etkilenmiş, protein kaçağı başlamış, eğer kendime dikkat etmez iyi bakmazsam durum kötüye gidebilir.” dedi fakat iyi bakarsam düzeltebilirmişim. Korkmuştum ama umut hala vardı, düzeltebilirdim kararımı vermiştim bundan sonra kendime çok dikkat edecektim, öyle düşünüyordum. Benim nefroloji doktoruna gitmem gerekiyormuş böbreklerim için gittim değerlerime bakıp bana ilaç yazdı düzenli olarak bu ilaçları kullanmamı ve her ay kontrole gelmemi söyledi. Bir organımı kaybetme düşüncesi bana çok ağır gelmişti. Eğitimlerim bitmiş kan şekerim düzene girmişti. Hemşirem anlattıklarını çok iyi anladığımı söyledi. Ve bana diyabetli çocukların bir kampı olduğunu söyledi gelmek isteyip istemediğimi sordu. İstediğimi söyledim, gidiş tarihini falan söyledi çok mutlu olmuştum, böylece hastaneden ayrıldık. Eve geldikten sonra kendime iyi bakmaya başladım, kan şekerimi sürekli ölçüyor, ölçümlerimi yazıyordum, ne yediğimi ne kadar yiyeceğimi biliyordum ve ona göre insülin yapıyordum. Şekerim yükselince dozlarımı nasıl yükselteceğimi, kan şekerim düşüp yükselince neler hissedip neler yapabileceğimi artık iyi biliyordum spor yapıyordum. Hemşirem iyi ki bana bu bilgileri vermişti çünkü böyle bilgili bir şekilde kendime iyi bakmak hem rahat hem de mutlu ediyordu beni. Tabii kamp hayalleri kurmaya da başlamıştım ve hayal kurmak harika bir duyguydu. Kendimi artık iyi hissediyordum mutlu olmuştum sürekli gülümsüyordum değişmiştim ve bu değişim çok iyi bir değişimdi. Ve bu değişimde doktorumun ve diyabet eğitim hemşiremin büyük rolü vardı. İyi ki karşılaşmıştım onlarla. 3 ay geçti aradan kontrole gittim tek başıma gelmiştim kontrole bu büyük bir şeydi artık ailem beni getirmek zorunda değildi bunu da kendim aşmıştım iyi hissettiriyordu bu.
Kan verdim çok heyecanlıydım acaba HbA1c’m kaç çıkacaktı? İlk kez kendime bu kadar güzel bakıyordum ve sonucunu merak ediyordum. Bu sonucu beklemek güzeldi açıkçası. Doktorumun yanına gittim kan şekerimi tuttuğum defterimi gösterdim, tebrik etti beni şekerlerin çok güzel gitmiş dedi. Sonuçlarıma baktı ve bir şey söylemeden ayağa kalktı bana doğru geldi ve beni alnımdan öperek, tebrik ederim kendine çok iyi bakmışsın HbA1c’n 6 çıkmış dedi. Nasıl sevindim anlatamam gözlerimi tutamadım sevinçten yağdı gözyaşlarım. Hemşiremin yanına gittim sonra, mutluluğumu onunla da paylaştım çok sevindi tebrik etti beni bunu başarabileceğimi biliyor olduğunu söyledi. Bana kalçadan nasıl iğnemi yapacağımı da gösterdi anlattı bundan sonra gece iğnem daha az ağrılı olacaktı. Bu kontrolüm hayatım için dönüm noktası oldu ve en mutlu olduğum anlardan biri olarak hafızama kazındı. İnsanın kendine iyi bakması o kadar da zor değildi bunca zaman kontrole gelmediğim için üzgündüm fakat artık iyiye gidiyordum ve bu diyabet ekibi sayesindeydi. Sanırım hep şunu söyleyeceğim iyi ki diyabet eğitim hemşiremi ve o ekibi tanıdım. Böbrek kontrollerim de iyiye gidiyordu ama ilaçlarımı her ihtimale karşı kullanmaya devam ediyordum.
Derken yaz geldi kamp zamanı yaklaşıyordu hazırlıklarımı yapmaya başladım öyle heyecanlıydım ki toplanma yerine gittik o kadar çok insan vardı ki benim gibi benden küçük büyük çok diyabetli vardı heyecanım daha çok artıyordu. Ailemle vedalaştım 2 kocaman otobüse hepimiz bindik yola çıktık. Kamp alanına vardığımızda prefabrik küçük evler vardı gruplara ayrılıp oralarda kalacaktık grubumuzla her grubun bir ablası ve abisi vardı. Orada çocuk ve ergenlerin hepsi diyabetlilerden oluşuyordu abi ablalarımızın bazıları diyabetliydi bazılarıysa değildi. Diyabetli olmayanlar gönüllü olarak kampa katılmışlardı. Kamp çok güzel bir yerdi. Yüzme, oyun, eğitim(daha önce bilmediğim birçok şeyi orda öğrenmiştim.) dans, eğlence zamanlarımız oluyordu. Kamp çok eğlenceli geçiyordu. Başta ağlayanlar bile alışmış, kamp sonunda kimse evine gitmek istemiyordu. Orda olan tüm insanlar bizlerin daha iyi şekerlere sahip olması için ve diyabetimizle arkadaş olabilelim diye çalışıyorlardı. Orada diyabetli olup çok güzel şeyler başarmış olanlar vardı, bizlere iyi örnek oluyorlardı; maraton koşucusu vardı, diyabetli olup diyabetlilerin doktoru olanlar diyabet eğitim hemşiresi olanlar, sporcular, dağda bisiklet süren bir abimiz vardı psikologlar diyetisyenler, ilaç mümessilleri, diyabet teknolojileriyle ilgilenen firma çalışanları… Çok insan vardı orada ve bizim için çalışıp didiniyorlardı. Bu çok güzel bir şeydi bende onlar gibi olmak, ilerde bende diyabetlilere yardım edip kamplara katılmak istiyordum onlar gibi, ya hemşire olacaktım ya doktor ya da psikolog ama bunların hangisi olursam olayım diyabetle hep ilgilenecektim. Kampımız bitmişti, ben kontrollerime gitmeye devam ediyordum en son böbrek kontrolüme gittiğimde böreklerimde hasar kalmamıştı, böbreğim artık ağlamıyordu onu güldürmeyi başarabilmiştim.
Canım böbreğim şekerimle barışmış onunla yeniden dost olmuştu. Bir dahaki kampa abla adayı olarak çağırıldım gittim benim için çok güzel bir duyguydu sonraki kampa da abla olarak gittim. Üniversite sınavına girdim hemşireliği tercih ettim amacım zaten diyabet eğitim hemşiresi olmaktı çünkü bir diyabetliye en çok dokunan onun hemşiresi, bir diyabetliyi en iyi anlayan da başka bir diyabetlidir. Ve diyabetli bir bireye en çok dokunanın ve onu anlayanın diyabetli bir diyabet eğitim hemşiresi olacağını biliyordum. Doğru kararı verdiğimi biliyordum, ben diyabet eğitim hemşiresi olacağım ve diyabetlilere umut olup onlar için elimden gelen her şeyi fazlasıyla yapacağım umarım. Sonraki kamp Bursa İznik gölündeydi oraya da gittim bu defa da çok güzel geçti ve burada hayatımın en güzel hediyesini aldım. Yüzme vaktinde nöbetçiyken hemşirem ve doktorum beni yanlarına çağırdı: “Büşracığım sana bir sürprizimiz var.” Dediler, merak ettim, nedir? diye sordum: “ Elimizde insülin pompası var ve biz bunu sana hediye etmek istiyoruz eğer kabul edersen.” dediler şoka girmiştim gerçek mi diye sordum, benim için çok büyük bir hediyeydi. Ve çok değerliydi ağladım sarıldım onlara teşekkür ettim. Pompayı kendime iyi baktığım için hediye ettiler ne kadar iyi insanlardı gerçekten benim yüreğime dokunuyorlardı, içimde umut ışıkları yakıyorlardı. Ve ben kendimi ilerde diyabet eğitim hemşiresi olacağım için çok mutlu hissediyordum ve herkes de bunu çok iyi başarabileceğimi söylüyordu. Derslerimde de diyabet hep geçiyor kimi zaman üzülüyorum çok hastalığa sebep olabileceği için ve bir gün bu hastalıklara yakalanacağım hissi korkutuyor beni.
Olsun ben kendimi iyileştirebileceğime inanıyorum. Lotus çiçeği misali ne kadar kötü şeyler yaşarsam yaşayayım üzerimden bunu atmayı başaracağıma inanıyorum, içimde umut ışıklarımı hiç kapatmıyorum sönmesine de izin vermiyorum. Ve bölümümü bitirince çalışmaya başladığımda da hem tüm hastalarıma hem de diyabetlilere umut ışığı olmayı hedefliyorum umarım olurum. Diliyorum ki umut ışıklarımız hep yanar ve her yeri aydınlatır. Benim hikayem, böylece başlayıp şimdilik yazdıklarım bitiyor ama biliyorum ki yaşadıklarım bitmeyecek. Umutlarımız yanacak yeşerecek büyüyecek sonra belki solacak ama ardında tohum bırakacak ve böylece umudumuz solsa bile hiç bitmeyecek. Hep devam eden umutlara…]]>falseTomris1987]]>2020-01-13T22:16:11Z2020-01-13T22:16:11Zhttps://mediforum.net/konu-staj-maduru.htmlfalseNursen Göktaş]]>2019-12-31T01:36:15Z2019-12-31T01:36:15Zhttps://mediforum.net/konu-staj-yaptigim-yerde-bu-sefer-bir-hemsire.html
Böyle bir klinikte İlk günlerimdi, geceden açılamayan damar yolunu hemşireler birbirine sabah devretmişler. Hadi birlikte bakalım diye hemşire beni o odaya götürecekti ki 'ben onu açtım az önce 'dedim. Çok şaşırmışlardı. O günden sonra da kan alma damar yolu açma ve bakım işlerini güvenerek bana bırakmışlardı..
Ve ben ilk CPR ı bu klinikte yapmıştım...
Anının içinde anı olsun bunu da anlatayım. Yaşım henüz 16 ve ben bir servis odasında yaşlı bir amcaya müdahale eden hemşireleri adrenalin verilmesini entübasyonu korku dolu gözlerle izledim. Yaklaşık yarım saat kırkbeş dakika sonrasında doktor benimde
sirkülasyona katılmak isteyip istemediğimi sordu ben de ilk kalp masajımı bu şekilde yapmış oldum. Geri dönüşü olmayacağını bildiği için bana yaptırmış olmalı ki 'Artık bırak geri dönmeyecek' dedi ancak benim ilk CPR yapışım olduğu için geri dönmesini istiyordum. Ne yazık ki istediğim gibi olmadı. Endotrakeal tüpü çıkarmak için yanına gittim bu sırada hastanın gözünün açık olduğunu farkettim. Film sahnelerinden bildiğim kadarıyla gözü açık gitmiş diye düşünüp gözünü kapatmış bulundum bu sırada da içimden dualar okuyordum. Birden gözü tekrar açılmıştı. Korku içinde 'yaşıyor' dedim. Hemşireler ve doktor pupiller reflekse baktılar. Fix dilate. EKG yok. 45 dakika süren müdahaleye yanıt yok. Rigor mortis( ölüm sertliği),morarma gelişmiş bile. Ancak gözünü kapatınca sürekli açıyor. Refleks hareketler devam edebilir adrenalin etkisi olabilir dediler. Yine de bir süre başında kontrolleri yaptık. Ve sonra ilk kez hastanın yakınlarının ölüm ağıtları ile karşılaştım. Uzun süre çalıştığım ilk servisim, becerilerimi geliştirdiğim bu birimde, ilk arrestim , ilk ex, duyduğum ilk ağıtlar, korkularım ve üzerimdeki garip duygular...
Su gibi geçen zaman hepsini anı yaptı.
Servisten ayrılma günü geldiğinde herkesle vedalaştım. İyi kötü bir sürü anı ve tecrübeleri heybeme attım .O zamanlar öğrenci olarak sorumlu hemşirenin staj notumu çok iyi vermiş olmasına sevinmiştim hâlbuki o yaşımda bana nottan çok daha önemli anılar, tecrübeler vermiş.
Aradan geçen iki yıl sonra Bursa ya Uludağ üniversitesi hemşirelik bölümünü kazanıp geldim. O sene nöroloji servisini ziyaret ettim bir yıl sonra aynı hastaneye hemşire olarak döneceğimi bilmeden... Evet sonraki yıl aynı hastaneye atanıp çalışmaya başladım . Okuduğum üniversiteye uzak olduğu için bunu istemiyordum ama belki de hayatın bana karşı planlarından biri buydu staj yaptığım hastaneye hemşire olarak dönmek. İlk iş günüme bu duygularla başladım. Neyse ki aynı servis değildi görev yerim, ancak ben stajerken nöroloji hemşiresi olan iki kişiyle farklı birimlerde çalışma fırsatım oldu. Bu da benim için farklı bir hissiyattı. Bu yüzden halen staj anılarıma ve yanımda çalışan stajerlere çok önem veririm. Bir gün birlikte nöbet arkadaşı oluruz kim bilir ?
Hayatına dokunduğum tüm stajerlerimin hatırında güzel bir anı olarak kalma umuduyla...]]>falseDemet]]>2019-12-20T22:52:15Z2019-12-20T22:52:15Zhttps://mediforum.net/konu-is-arkadasligi.html
Elbette ekip olarak çalışıyoruz ve yalnız çalışmamız çok nadir dir meslek olarak.
Bir gün acilde çalışıyorum. Kedi tırmalaması geldi, uzun uzun formlar doldururuz bunlar için. Formları doldurdum. Aşı yapıldı, tetenoz yapıldı, pansuman yapıldı derken arkadaşım bana yardım etmek istediğinden aşı kartını doldurmuş ve hastaya vermiş. Her şey tamam hasta gitti.
Ben özenle formları doldurdum. Alı tarihlerini bir kere de parmaklarımla hesapladım ki, hastalar çok hesap yapmayabilir. Hangi tarih yazar ise o tarihte gelirler diye dikkat ederim.
2 gün sonra gene nöbetçiyim yani aşının 2. Dozuna denk geliyor.
Tesadüf o ki acilde iken çocuk aşı olmaya gelmiş ilk ben doldurdum formları ilgilendim diye yanıma geldi. Aşı günüm geldi diye.
Kartı aldım baktım. Evet aşı günü yalnız bir sorun vardı. Çocuğun 3. Aşı tarihi 10 gün ileriye yazılmış. Ayın 3 ü olması gereken yerde 13 ü yazıyor.
Süre uzun geldiği için dikkatimi çekti, hesapladım şaşırdım, nasıl böyle bir hata yaparım dedim.
Çok önemli gelmeyebilir size belki, ancak kimse farketmez ise çocuk 3. Dozunu olması gereken zamandan çok sonra alır. Olurda kedi de de sorun çıkarsa hiç iyi olmaz.
Yani işimiz o kadar önemli ki, inanılmaz derecede dikkat ister. Ortalığı velveleye vermeden düzeltmesini yaptım elbette.
Sonra aklıma arkadaşım geldi, iyi niyetli elbette ancak sağlık konusunda özellikle işimiz konusunda çok güvenmek istemem.
O zamanlar bunu daha iyi anladım. Çekilmiş ilacı yapmam mesela. Kendi düzenlediğim formu yarıda bırakmam, imza atacağım işlemi kendim yaparım.
Arkadaşlıklar, birbirimize destek önemlidir ve iyidir. Ancak kontrol çok daha iyidir.
Bu da benim ders niteliğinde anım olsun. Sevgiler.]]>falsemujde]]>2019-12-17T10:30:01Z2019-12-17T13:55:07Zhttps://mediforum.net/konu-hayatlara-dokunmak.html
Aile hekimliğinde hemşire olarak çalışmaktayım. Bizim işimiz genellikle çarşıda bulunan esnaflardan pek farksızdır. Her gün bir diğer günün aynı olarak ilerler gider.Artık danışanları o kadar iyi tanırsınız ki beynimiz kişiyi görür görmez onun frekansına girerek onu karşılar.
Bir gün aniden kapı açıldı. Karşımdaki kişi zayıf, uzun boylu, mutsuzluk artık yüzünde kalıcı bir iz bırakmış olan Ayşe Hanım’dı. Ellerindeki titremeyi saklarcasına müsait olup olmadığımı sorarak içeri girdi.
Ayşe Hanımı tanırım 5 yıldır buraya sağlık danışmanlığı ve çocuklarının takipleri için düzenli olarak gelir. Ama sanırım bu seferki biraz farklı . Onu buyur ederek sandalyeye oturmaya ikna ettim. Hala ellerini ovuşturuyor, göz teması kurmuyor, için için yanan bir ateşle, kor gibi duruyordu karşımda.
Bir hafta önce merkezimize gelmiş , gebelik testi yaptırmıştı. Arkadaşlarım ben olmayınca sonucu bir not kâğıdına yazarak hatırlatma panoma takmışlar. Birden o not aklıma geldi ve onu alarak ikimizin tam ortasına koydum. Hamile kalmamak için çırpınan bu kadın neden hamile olarak gelmişti. Ama onu asla yargılamak değildi niyetim. Her yapılan uygulamada geçersizlik payı vardır ve biz bunu hep söyleriz. İki çocuğu olan Ayşe Hanım notu görür görmez gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı.
Sorun gebelikle ilgili olabilirdi.
Bazen ne söyleyeceğinizi bilemezsiniz. Hele ki karşınızdaki kişinin geçmişini ve yaşadıklarını biliyorsanız. İlk kelimenin onun ağzından çıkmasını bekliyordum fakat akan gözyaşlarını bile silmeden ağlamaya devam ediyordu. ‘Ne düşünüyorsunuz ?’ gibi bir soru çıkıverdi ağzımdan. Cevap hızlı ve netti.
-Aldırmayı.
Bu sefer şaşırma sırası bana gelmişti. Aslında bildiğim halde neden sorusuna cevap ararcasına sordum .
-Neden?
Ne yazık ki bu aşamadan sonraki anlattıkları benim bildiğimden daha derindi. O anlatıyor ben bu mahkum olmuş kadının anlattıklarını gözümde canlandırıyor, hatta onun yerine kendimi koyuyordum.
Daha gebeliğiniz hayırlı olsun bile demeden, aldığım yanıtlar benim normal sürecimi tıkanmaya sürüklüyordu.
Ayşe hanımın bir kız ,bir oğlan iki çocuğu vardı . Oğlan on yaşlarında Deph tanısı almış hiperaktif bir çocuk , kız ise kas zayıflığı, işitme ve konuşma problemleriyle birlikte seyreden down sendromluydu. Yani çocuklarını , özellikle kızını bir an bile gözünden ayırmamalıydı. Her zaman sorunlarla baş etme konusunda konuşur yeni bir bilgi öğrenirsem hemen onunla paylaşırdım. Çünkü benimde disleksi olan bir çocuğumun olması, onunla uğraştığımı bilmesi, onun bana daha çok güvenmesini sağlardı.
Kocası ise her geldiklerinde kibar davranan uyumlu bir eş gibi duruyordu. Hatta aile planlamasında bile sorumluluğu üzerine almış ,üç senedir hiçbir sıkıntı yaşamadan devam ediyordu.
Ayşe Hanım anlattıkça anlatıyor, gözyaşları giderek artıyor, gözleri kıp kırmızı oluyordu.Ellerindeki titreme biraz olsun azalmış olmasına karşın, şimdi de dişiyle tırnak kenarindaki etleri dişleriyle koparmaya çalışıyor ara ara bunun için duruyordu. İkinci aşamada anlattıkları ilk anlattıklarından daha ürpertici şeylerdi.
Peki eşin hamile olduğunu biliyor mu ? Aldırma konusunda ne düşünüyor? diye sordum.
Aniden gözlerindeki yaşlar birden kurudu ve gözlerini gözlerime dikerek ;
‘O beni hamile bırakırken bana sordu mu? diye yanıtladı. Kesinlikle bilmiyor, bilmesini de istemiyorum.’ diyerek o güne kadar bir gram saygısızlık yapmayan kadın bana çıkıştı.
Öfkesi bana değildi. Yapamadıklarına, yaşayamadıklarına , görmediği sevgiye duyduğu kini haykırıyordu sadece. Ne parası vardı aldıracak, nede cesareti düşük yapmak için kendini riske atacak.
Hani mutluluğun resmi deyince bir sesim gelir ya gözünüzün önüne; karyolada beş altı çocuk, anne , baba, yerde tavuk , damlayan çatı ve bir şemsiye . Bu resmin arkada asılı durduğu bir duvarın önünde yaşananlar ise; tam ortasında Ayşenin bulunduğu bir girdaba dönüşmüş bir hayat.
Bir saate yakın konuştuk Ayşe Hanım’la eşinin durumu onu nasıl tedaviye ikna edebileceğimizi onun neden kondomları delip bu işi yapmada karar aldığını. Ayşe de istiyordu sağlıklı bir çocuğa sahip olmayı lakin durum ne olurdu kestiremiyordu.
Eşi ile hamilelik durumunu paylaşma kararı aldı. Bu konuda beraber danışmanlık almaları için üniversite hastanesine başvurmayı kabul etmesi eşi için kolay olmayacaktı . Ama en azından içindekileri bir miktar boşaltmış daha güvenli bakan , kararlı bir kadın vardı karşımda. Şimdi gerekli testleri yaptırma ve gerekirse aldırma kararı tabiî ki onun karararı olmalıydı. Eşi ile bunu başarabilirlerse güven kırmamış olacaktı. Yani içinde bulunduğu olay daha da karmaşık hale bürünmeyecekti.
Şimdilik Ayşe hanım ve eşi Tıp fakültesi araştırma sürecinde bakalım durum nasıl sonuçlanacak .
Ben bir hemşire olarak hep bu tip olayların arkasından enkaz gibi kalıyorum kendimi toplamam her durumda biraz zaman almayı gerektirse de biraz hayatlarına yardımcı olabilmek bana iyi geliyor.
Aile hekimimle bu durumu paylaştım süreci yakından takip ediyoruz. Tüm arkadaşlarıma meslek hayatlarında başarılar diliyorum.]]>falseAsil Dinçer]]>2019-12-15T17:12:59Z2019-12-15T17:12:59Zhttps://mediforum.net/konu-bir-hemsirenin-ogretmenlik-anisi.htmlfalseUzm. Hemşire]]>2019-12-12T14:06:02Z2019-12-12T14:06:02Zhttps://mediforum.net/konu-cocuk-acilde-calismak.html
Çocuk acilde görev yaparken çok zorlanıyordum. Bu hem anı olsun hem de çocuk acil de çalışmayı düşünen meslektaşlarım için çocuk acil servisini anlatan bir yazı olsun istedim.
Göreve başladığımda seni çocuk acile verelim dediler. Elbette istemedim ancak fazla direnebildiğim söylenemez.
Çocuk acilde başlamak bana hep sor göründü. Alışana kadar da bu zorluklar ile sıkıntılar çektim.
En çok korktuğum şey damar yolu açmak kan almak idi. Sonrasında ilaç dozları. Ayrıca bir bebek veya çocuk daha derdini anlatamayan dili olmayan melek gibi gelir bana. Onların canını yakmak veya dertlerine derman olamamak (geri bildirim yapamadıkları için bunu anlayamamak) bana çok zor gelirdi.
Damar yolu açamazdım ilk zamanlar. İzlerdim sürekli ama izlemekle de öğrenilmiyor biliyorum.
Elim yatkındır ama hep çekinirdim. Damar yolu konusunda alışmam şöyle oldu. Acile gelen 18 yaş altı kişiler çocuk acile geçer. Dolayısı ile 14-18 yaş arası genç çocuklar da bize gelirdi.
Bu çocukların damar yolunu açmaya bunlardan kan almaya başladım önce. Sonra aylar geçtikçe yavaş yavaş bu yaşı düşürdüm. 10 lu yaşlara oradan 5 yaş derken 1-3 yaşa kadar damar yolunu tecrübe edindim.
Bir kaç ay bu şekilde çalıştıktan sonra gelen bebeklere de damar yolu açmaya başladım. Öncelikle deneyimli çalışanlar tarafından denenen ancak başarılı olunamayan bebeklerin damar yolunu hissedebilirsem ben yapmak istedim. Aslında bu daha zor gibi görünse de zaten olmayan bir damar yolunu damarı görerek yaparım diyorsanız daha rahat hissedersiniz.
Bunun yanında bebekler konusunda görmediğim hissedemediğim damar yollarını tecrübeli olanlara bırakarak bir kaç ay da bebek damar yolu deneyimledim.
Yaklaşık 6-10 ay sonra her bebek ve çocuğa damar yolu açabilecek duruma geldim. Şu an gayet tecrübeliyimdir.
Bunun yanında makale yazılar oludum elbette ama deneyimlemek gibisi asla yok.
Gelelim ilaç dozlarına; korkuyorsun ister istemez hangi ilaç hangi doz, karıştırırmıyım telaşı oluyor. Çünkü sakin bir ortamda değilsiniz ve sürekli bir şeyler soran ebeveynler var başınızda.
Bu konuyu da şöyle hallettim. Çalışma deskimde kesinlikle yarım ilaç olmaz benim. Her hastaya sıfırlanmış desk ile başlarım.
Serumu setler havasını alırım. Koyduğum ilaçları ilk etapta atmam. İlaç koyma biter. Ordera tekrar bakarım. İlaçları ikinci kez kontrol ederek çöp küvetime koyarım.
Gider serumu takarım. Döndüğümde çöp küvetimi göz kontrolü yaparak boşaltırım. Yani üç kez kontrol ederim. Hazırlarken, takmadan önce, taktıktan sonra.
Kesinlikle ilaç hatam olmadı. Zahmetli görünsede basit bir alışkanlıktır ve hastanızı ve sizi korur.
Aileye ilacını yaparken, ilacı kısaca anlatır alerji sorgusu kesinlikle yaparım. Aile muayene olurken unutur söylemez. O anın heyecanı ile aklıma gelmez diye ben de sorarım. Bu şekilde bir kaç tane yakaladığım oldu.
Kısa net konuşurum. Tedirgin ve açık uçlu konuşursanız aile size güvenmez. Ben olsam bende güvenmem. Ne yaptığınızı ne için yaptığınızı bilmeli ve açıklayabilmelisiniz.
Bunun yanında son önerim. Aile size bir sorundan bahseder ise; sorun basit de olsa kesinlikle birşey olmaz normal demeyin. Aileye çıkmadan doktoru ile görüşmesi gerektiğini söyleyin.
Kesinlikle doktoru görmeden taburcu etmeyin. Doktor edebilirsin dese dahi. Tüm işlemler bitince tekrar son kez doktora yönlendirin.
Aklıma gelenleri yazdım. Daha fazlası için soru sormaktan çekinmeyin.]]>falseHemşire]]>2019-12-12T00:27:09Z2019-12-12T00:27:09Zhttps://mediforum.net/konu-ilk-dikis-atisim.html
İşe yeni başlamışım. Özel bir hastanenin acil servisindeyim. Seviyorum güzel zamanlar geçiyor.
Acil servis ekip sorumlusuyum. Şöyle bir sistem var. Ekibimde 2 att 1 hemşire 1 sekreter 1 personel var. 2 günde bir nöbet tutuyoruz ama aynı ekip. Ekibimi alıp gidiyorum nöbete.
Sorun şu ki ben yeni mezunum. Pratiğim o kadar az ki. Teorik olarak ne kadar iyi hissedersem hissedeyim. Pratikte takılıyorum.
Gece saat 3 civarında bir genç hasta geldi. Öğrenci belliki, sakiniz zaten. Ayağı ile cama tekme atmış, cam ayağını kesmiş.
Muayene oldu, dikiş atılmasını istediler. Ayağına dikiş atacağım. Yanında arkadaşı var, aile büyükleri yok.
Neyse saat 3:30 gibi ben dikiş odasına aldım genci, prosedürü anlattım, yarayı temizledik, cam kalıntıları açısından ve herhangi kırık açısından röntgen çekildi derken başladık uyuşturmaya ve dikişe.
Bu arada saat geç olduğu için arkadaşlarım biri dinleniyor, biri gelen muayenelere bakıyor ben yalnızım. Hallederim dedim, sanırım biraz da yalnız kalmak istedim.
Buraya kadar herşey normal. Aradan bir saat geçti ben hala ikinci, üçüncü dikişlerdeyim. O kadar yavaşım ki. Ya iplik kopuyor, ya küçük geldi diyorum ya büyük geldi.
Ama profesyönelliği elden bırakmamak adına da gence sürekli işlemleri anlatıyorum. Genç normal sanıyor bu işin uzaması olayını.
Bir saat oldukça ben kalan yerlere gene biraz uyuşturucu yapıyorum. Derken genç artık sıkıldı, uykusu geldi neredeyse uyuyor.
Ben evirip çevirip dikiş okayını bitirmeye çalılıyorum.
Saat olmuş 6-7 ve ben hala son dikişlerdeyim. 10-12 dikiş attım ama bana sorun.
Sabah hoca geldi, ne yapıyorsun dedi. Dikiş atıyorum dedim. Dedi kaç saat oldu farkındamısın. Saate bir baktım inanın hiç anlamamışım bu kadar zaman nasıl geçmiş.
Bozuntuya vermedik. Toparladık sardık. Velhasıl ilk dikişim saatler sürmüştü. Ne kadar yorulmuşum kendimi kasmaktan anlatamam.
İşimiz zor aslında, pratik kazanmak da bir o kadar zor. Selam olsun yeni başlayan meslektaşlarıma.]]>falseÇiçekHemşire]]>2019-12-10T00:48:39Z2019-12-10T00:48:39Zhttps://mediforum.net/konu-palyaco-formali-hemsireler-%F0%9F%A4%A1%F0%9F%91%A9%E2%80%8D%E2%9A%95%EF%B8%8F%F0%9F%A7%9A%E2%80%8D%E2%99%80%EF%B8%8F%F0%9F%A7%9A%E2%80%8D%E2%99%82%EF%B8%8F.html
Hayata dokunmak şahane bir yürek ister, o şahanelik hemşirelerin yüreğinde süslüdür🙏🌼
Benim için en özel anılarımdan biri.. Yetiştirme Yurduna hemşire olarak gönüllü gittiğim yıllarım oldu.. Amacım o yavrucaklarla doya doya oyun oynamak, dokunmak, şevkat dolu göz teması kurmaktı.. Çünkü tek eksikleri oydu.. Hergün oyunlar oynadık, kokladım, sevdim.. Beşiklerinden çıkma fırsatı doğurdum onlara,, Yardım kampanyası başlatıp topladığım para ile şahane bir eğlence düzenleyerek gezmeye gitmelerine vesile oldum. Bir anne olarak gözlerim doluyor.. Unutmayın onları, yemek kıyafet değil, oyun ve gezme imkanı verin 🙏
Yüzlerinde gülücükler bırakma fırsatım olduğu için çok huzurluyum 🙏
]]>falseNagihan ERDEM]]>2019-12-09T02:02:22Z2019-12-09T02:02:22Zhttps://mediforum.net/konu-ne-bu-gozlerinde-ki-isaret.html
uluslararası bir hastane hastaların çoğu yabancı
sanırsınız bir kafile topluca göz ameliyatı olmaya gelmiş )
hastalar genelde iran ırak
Bakıyorum hastalara kimisinin sağ gözünün üstünde kimisinin sol gözünün üstünde değişik değişik siyah kalemle çizili simgeler var
nasıl merak ediyorum anlamlarını ama soramıyorum çünkü onlarda Tükçe yok bende Arapça yok..
her neyse böyle böyle merakla bir kaç staj günü gittim en son dayanamadım
mütercimle beraber hastayı ölçüme götürdük hasta içerde biz dışarda bekliyoruz
mütercime sordum
Siz anlarsınız gözlerinin üsttündeki işaretler ne anlama geliyor ? evli bekar mı onları mı göstermek istiyorlar acaba dedim
mütercim kahkahalar atmamak için kendini zor tutarak dedi ki
o işaretler hangi gözünün ameliyat olacağını gösteriyor..